BÜYÜK SARAY MOZAİKLERİ MÜZESİ TÜRK ve İSLAM ESERLERİ MÜZESİ GEZİSİ
TARİH: 26 ARALIK 2019 PERŞEMBE SAAT:14.00
BULUŞMA NOKTASI: İSTANBUL KAHVEHANESİ (SULTANAHMET)
BÜYÜK SARAY MOZAİKLERİ MÜZESİ
Büyük Saray Mozaikleri Müzesi, Sultanahmet Camii Külliyesi güneyinde Arasta Pazarı içinde bulunmaktadır. Yapı, Bizans İmparatorluğu Büyük Saray’ın revaklı avlusunun kuzeydoğu bölümünde kısmen sağlam kalmış mozaik döşemeyi içine alacak şekilde inşa edilmiştir.
M. S. 450-550 yılları arasına tarihlenen Büyük Saray Mozaikleri Müzesi’nde sergilenen mozaikler eşsiz bir ustalıkla işlenmiştir ve hem sanatsal açıdan hem de tasvirli sahnelerin zenginliği açısından muhteşemdir. Mozaik taşları ortalama 5 mm. ebatlarında kireç taşı, pişmiş toprak ve renkli taşlardan oluşmaktadır. Tasvirler mermer parçaları arasına yerleştirilmiştir ve etrafları konturlarla sınırlandırılmıştır
Fon olan beyaz zemin üzerine balık pulu tarzında işlenen mozaiklerde dini konulara rastlanmaz. Konular günlük hayat ve doğadan alınmıştır. Bunlar arasında kertenkele yiyen grifon, fil ve aslan mücadelesi, bir kısrağın tayını emzirmesi, kaz güden çocuklar, keçi sağan adam, eşeğine yem veren çocuk, testi taşıyan genç kız, elma yiyen ayılar ve avcı kaplan mücadelesini betimleyen sahneler yer almaktadır.
Müze 1953 yılında İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne bağlı olarak açılmış, 1970 yılında ise Ayasofya Müzesi’ne bağlanmıştır.
Kaynak: https://www.kulturportali.gov.tr/
TÜRK VE İSLAM ESERLERİ MÜZESİ
Evkaf Nâzırı Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi’nin kurduğu, 1914’te ziyarete açılan müzenin ilk adı Evkāf-ı İslâmiyye Müzesi’dir (İslâm Vakıfları Müzesi). 1908 yılından itibaren yapılan çeşitli toplantılarda Sadrazamlık, Maarif Nezâreti ve Müze-i Hümâyun tarafından Hazîne-i Evkāf-ı Hümâyun İdaresi’ne kıymetli eşyanın toplatılması ve kurulacak bir müzede korunmasının telkin edildiği bilinmektedir. Bizzat Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa’nın imzası ile gümrüklere tezkere yazılmakta ve çalınan eşyanın Avrupa müzelerine kaçırılmasını önlemek için dikkatli davranılması bildirilmekteydi. Alınan bütün önlemlere rağmen hırsızlıklar devam etmiş, çalınan eşya arasında halı, kilim, ahşap kapı, rahle, el yazmaları, kandil, fanus gibi taşınır eserler bulunduğu gibi mihrap çinileri ve pencere alınlıkları gibi duvara raptedilmiş olanlar da vardır. Artan soygunlar karşısında bu eserlerin bir an önce toplanması yeniden gündeme gelmiş ve Müze-i Hümâyun Müdürü Osman Hamdi Bey’in başkanlığında değerli İslâm sanatı eserlerinin korunması önlemlerine ve toplanmalarına dair karar alacak bir komisyonun kurulması kararlaştırılmıştır. Böylece İslâm sanatı eserlerinin değeri anlaşılmaya başlanmış ve koruma altına alınmaları konusunda ilk önemli adım atılmıştır. Öncelikle talana uğrayan cami, türbe, mescid gibi binalarda mevcut kıymetli eserler Evkaf Nâzırı Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi tarafından toplatılmıştır.
Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nin ilk koleksiyonunda halı, şamdan, kandil, el yazmaları ve levhalar, ahşap rahle, kapı, pencere kanatları ve çini eserler bulunmaktaydı. Müzenin koleksiyonları içinde halıların ayrı bir yeri vardır. Camileri kaplayan büyük boyutlu halılarla küçük seccade ve kilimler, benzersiz saf seccadeler, Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nin dünyadaki en zengin koleksiyonunu meydana getirmektedir. Baş eserler ise hiç şüphesiz 1906 yılında Konya Alâeddin Camii’nde bulunan Selçuklu halılarıdır. Bunların dışında müzenin diğer önemli zenginlikteki koleksiyonu erken İslâmî dönemden başlayıp XIX. yüzyıla uzanan, İslâm yazı sanatının en önemli hattatlarının eserlerinin bulunduğu el yazmalarıdır. Erken İslâm sanatına ilişkin çok önemli bulgular veren ve I. Dünya Savaşı öncesi Osmanlı toprağı olan bölgelerde, Abbâsî Halifesi Mu‘tasım’ın başşehri Sâmerrâ ve Emevî Devleti’nin önemli merkezi Rakka’da yapılan arkeolojik kazılardan gelen eserler de koleksiyonun değerli bir bölümünü oluşturmaktadır. XII-XVIII. yüzyıllara ait Selçuklu, İlhanlı, Timurlu, Osmanlı ve Safevî maden, ahşap ve taş eserleri, Konya Kılıcarslan Sarayı gibi artık mevcut olmayan yapılara ait alçı kabartmalar müzenin diğer zenginlik kaynaklarıdır.
Müze için ikinci önemli kaynak akışı tekkelerin kapatılmasının ardından 1926’da tekke, zâviye ve türbelerin içindeki eşyanın müzeye getirilmesiyle gerçekleşmiştir. Türbeler, sultan ve yakınlarının gömüldüğü yerler olmaktan öte ölen kişinin şahsî eşyaları ile türbe için özellikle yapılıp vakfedilmiş eserlerin toplu halde korunduğu âdeta birer küçük müze hüviyetini taşıyan mekânlar olmuştur. Türbelerde kandil, şamdan, halı gibi malzemenin yanı sıra sultanın giymiş olduğu kaftan, kuşandığı kemer ve kavuğuna taktığı değerli taşlı sorguçlar da saklanmıştır. Bu türbe eşyası Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nin koleksiyonlarına büyük zenginlik katmıştır.
1983 yılında müze uzun yıllar içinde restore edilen Sultanahmet’teki İbrâhim Paşa Sarayı’na taşınmıştır. Türk ve İslâm sanatı alanında dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, bugün 40.000 eseri aşan koleksiyonları ile İslâm sanatının hemen her döneminden ve her türünden seçkin eserlere sahiptir ve Türk ve İslâm sanatı uzman ve meraklıları için vazgeçilmez bir kaynaktır. Müzenin yeni oluşturulan Etnografya Bölümü’nde halı ve kilim tezgâhları, dokuma ve yün boyama teknikleri, değişik bölgelerden derlenmiş malzeme Türk halk yaşamından kesitler sunulmaktadır. Müze, başarılı koruma ve sergileme çalışmalarından ötürü 1984 yılında Avrupa Yılın Müzesi başarı ödülüne, genç kuşaklara sanatı sevdirme çabalarından ötürü UNESCO özel teşvik ödülüne lâyık görülmüştür. Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, ülkemizde bu alandaki eserlerin sergilendiği ilk müze olmaktan öte müzeciliğin yalnız Yunan, Roma ve Bizans gibi uygarlıkların eserlerinin sergilenmesinden ibaret görülmediği, kendi öz sanatlarımıza da değer verilmesi gerektiği anlayışını getirmesi bakımından önemlidir.
Kaynak: https://islamansiklopedisi.org.tr/
Powered by Froala Editor
Powered by Froala Editor